23 Mayıs 2019 Perşembe

patik


Kenarı bol uçurumlu bir dağ yolundayız. Uçurum dediğim koca Milas ovasının üzeri. Aşağı bakmaya cesaret edebilsek aslında Arşipel’in yarattığı mucizenin bir numaralı tanığıyız. Ben o an bakamıyorum tabii. Yükseklik korkumdan değil. Sırf bu uçurumlara özel o konuyu biraz biraz aşmışım küçüklükten beri gide gele. Hem seviyorum da bu yollardan geçmeyi; ama en başta da Ege’yi, sonra kayalarda biten zeytinlerin azmini, kuru kuruya büyümüş kızıl çamların serinliğini; kısaca cümlesini. Ben seviyorum ya, arkadakiler de sevsin istiyorum o an. O yüzden anlatıp duruyorum boyuna ağaçların burada ne koşullarda yetiştiğini.

Direksiyonda ben varım. Bir araba dolusu akrabayız. Öyle ki üç nesil küçücük kutuya sıkışmışız. Aradaki en uzak yaş mesafesi seksen. Muhteşem bir karmaşayız. Annem misafirlerimizi karşılayıp eve getirmem için sabahtan otogara beni gönderdi. Bin bir heves kabul etmişim bu işi. Muhteşem şoförlüğümü ve ev sahibeliğimi (!) sergileyip rüştümü ispatlamayı umuyorum bu ziyaretin sonunda. Hem özlemişim de. Menüde ananem vaar, en sevdiğim teyzem vaar, kim bilir ne zamandır görmediğim kuzenimle onun hiç tanışmadığım çocukları vaar… Hep beraber tatil yapacağız. Yine eski defterler açılacak. Kimine kızılıp kimine ağalanılacak sonra büyük olanlar ufak onlara bilgece nasihatler verip elli yıllık egosunu tatmin edecek. Sıradan orta yaş eğlenceleri bunlar. Aile olmamızın bir gereği. Ben alışkınım İstanbul’daki hayatımızdan. Şimdi sıra arabada bulunan benden sonraki genç nesilde. Akşam mesela yemekten önce ilk eğlenceli olan hikayelerden birini anlatacak teyzem.

Teyzem benim bugüne kadar gördüğüm en güzel hikaye anlatıcısıdır bu arada. Ama haberi yok galiba. Ne zaman bir hikaye anlatacak olsa anlatmakla kalmaz, yer yer yaşatır, bazen canlandırır fark etmeden dinleyicisinin heyecanını hep bir şekilde ayakta tutmayı becerir. Günlük yaşadığı en basit bir olayı bile anlatırken bu böyledir.

Şu an yıllar sonra yolu hatırlamanın saadeti içimde(!) Panik halindeyim aslında, belli etmiyorum. Es kaza yanlış bir yola girsem Allah’ın dağ yollarında ilaç için yol soracak insan yok, n’aparız hiç bilmiyorum. Geçen sefer yan köye sapmıştım mesela, mevsimlik pamuk toplamaya gelen bir çingene ailesine denk gelmiştim de onlar tarif etmişti doğru yolu. Ananem zaten arkada kan kusuyor. Otobüsün klimalı kollarınadan Milas’ın cehennem sıcağına adım atmış bir anda. Yaşadığı travmanın acısını hepimizden çıkartıyor seksen küsür senelik tarihinin ardına sığınarak. Kafamda türlü sorular var o an, bir yandan milleti oyalamaya çalışırken teyzem dedi ki:

-                Geçen Beyazıt’tayım dolaşıyorum orada bir yerlerde bir tezgahta çok tatlı bir çift deri bebek ayakkabısı gördüm. El yapımı böyle bir görsen şirin mi şirin... Dedim alayım şunu senin arabana süs diye ama emin de olamadım şimdi. Takar mı, takmaz mı? Şuradan sallandırırdın şöyle.(Eliyle dikiz aynasının orayı gösteriyor. Ben elinde patik öyle düşünüyordum.) Sonra dedim boşver… kullanmaz belki. Geri bıraktım tezgahın kenarına.

-                A a teyze, alsaydın keşke . Takardık tabii.

-                Ben de eve geldim o gün. Elimdekileri yerleştirirken patikler bir daha aklıma geldi. Dedim ne güzellerdi, keşke alsaydım o kullanmasa da ben bi yere koyardım.  Pişman oldum anlayacağım. Bir dahaki gidişimde alırım dedim. Sonra ördüğüm elbiseye boncuk lazım oldu yine Eminönü’ne indim. Hazır inmişken bizim adamı bulup patiği alayım diye adamın durduğu yere de gittim. Sağa baktım yok, sola baktım, yok! Biraz bekledim, sıcak da bir yandan. Sonra oradaki bir esnafa sordum, geçen hafta burada bir adam vardı işporta tezgahı vardı, böyle böyle deri patik satardı diye. Onlar da dedi ki ¨ valla abla onun asıl yeri Gedikpaşa’dadır. Zabıta kovalayınca buraya gelir.¨
-                Gelmemiş mi yani?
-                İşte orada yoktu o gün. Bi dedim Gedikpaşa tarafında gidersem bulur muyum diye? Sonra bir de baktım adam gelmiş ilerde tezgahını açmış bekliyor. Bir gittim baktım yanına. Zabıta kovalamış yine buraya gelmiş.

Bunun üzerine güldük karşılıklı gevrek gevrek. Dedim şimdi çıkartıp verecek patiği. Kısa bir es oldu. Hala patik yok ortada. Dayanamadım sordum hemen:
-                Peki, dedim bi heves. Hani nerede patik, almadın mı?
-                Sordum adama. Senin geçen hafta böyle böyle çok tatlı patikler vardı hani neredeler.
-                Eee…
-                Adam da dedi ki: ¨ Valla abla inanır mısın onu geçen hafta zabıtalar elimden aldı. Kalmadı yani. ¨

2.8.2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder