Kenarı bol uçurumlu bir dağ yolundayız. Uçurum dediğim koca Milas ovasının
üzeri. Aşağı bakmaya cesaret edebilsek aslında Arşipel’in yarattığı mucizenin
bir numaralı tanığıyız. Ben o an bakamıyorum tabii. Yükseklik korkumdan değil.
Sırf bu uçurumlara özel o konuyu biraz biraz aşmışım küçüklükten beri gide gele.
Hem seviyorum da bu yollardan geçmeyi; ama en başta da Ege’yi, sonra kayalarda
biten zeytinlerin azmini, kuru kuruya büyümüş kızıl çamların serinliğini;
kısaca cümlesini. Ben seviyorum ya, arkadakiler de sevsin istiyorum o an. O
yüzden anlatıp duruyorum boyuna ağaçların burada ne koşullarda yetiştiğini.
Direksiyonda ben varım. Bir araba dolusu akrabayız. Öyle ki üç nesil
küçücük kutuya sıkışmışız. Aradaki en uzak yaş mesafesi seksen. Muhteşem bir
karmaşayız. Annem misafirlerimizi karşılayıp eve getirmem için sabahtan otogara
beni gönderdi. Bin bir heves kabul etmişim bu işi. Muhteşem şoförlüğümü ve ev
sahibeliğimi (!) sergileyip rüştümü ispatlamayı umuyorum bu ziyaretin sonunda.
Hem özlemişim de. Menüde ananem vaar, en sevdiğim teyzem vaar, kim bilir ne
zamandır görmediğim kuzenimle onun hiç tanışmadığım çocukları vaar… Hep beraber
tatil yapacağız. Yine eski defterler açılacak. Kimine kızılıp kimine ağalanılacak
sonra büyük olanlar ufak onlara bilgece nasihatler verip elli yıllık egosunu
tatmin edecek. Sıradan orta yaş eğlenceleri bunlar. Aile olmamızın bir gereği.
Ben alışkınım İstanbul’daki hayatımızdan. Şimdi sıra arabada bulunan benden
sonraki genç nesilde. Akşam mesela yemekten önce ilk eğlenceli olan
hikayelerden birini anlatacak teyzem.
Teyzem benim bugüne kadar gördüğüm en güzel hikaye anlatıcısıdır bu arada.
Ama haberi yok galiba. Ne zaman bir hikaye anlatacak olsa anlatmakla kalmaz,
yer yer yaşatır, bazen canlandırır fark etmeden dinleyicisinin heyecanını hep
bir şekilde ayakta tutmayı becerir. Günlük yaşadığı en basit bir olayı bile
anlatırken bu böyledir.
Şu an yıllar sonra yolu hatırlamanın saadeti içimde(!) Panik halindeyim
aslında, belli etmiyorum. Es kaza yanlış bir yola girsem Allah’ın dağ
yollarında ilaç için yol soracak insan yok, n’aparız hiç bilmiyorum. Geçen
sefer yan köye sapmıştım mesela, mevsimlik pamuk toplamaya gelen bir çingene
ailesine denk gelmiştim de onlar tarif etmişti doğru yolu. Ananem zaten arkada
kan kusuyor. Otobüsün klimalı kollarınadan Milas’ın cehennem sıcağına adım
atmış bir anda. Yaşadığı travmanın acısını hepimizden çıkartıyor seksen küsür
senelik tarihinin ardına sığınarak. Kafamda türlü sorular var o an, bir yandan
milleti oyalamaya çalışırken teyzem dedi ki:
-
Geçen
Beyazıt’tayım dolaşıyorum orada bir yerlerde bir tezgahta çok tatlı bir çift
deri bebek ayakkabısı gördüm. El yapımı böyle bir görsen şirin mi şirin...
Dedim alayım şunu senin arabana süs diye ama emin de olamadım şimdi. Takar mı,
takmaz mı? Şuradan sallandırırdın şöyle.(Eliyle dikiz aynasının orayı
gösteriyor. Ben elinde patik öyle düşünüyordum.) Sonra dedim boşver… kullanmaz
belki. Geri bıraktım tezgahın kenarına.
-
A a teyze, alsaydın
keşke . Takardık tabii.
-
Ben de eve
geldim o gün. Elimdekileri yerleştirirken patikler bir daha aklıma geldi. Dedim
ne güzellerdi, keşke alsaydım o kullanmasa da ben bi yere koyardım. Pişman oldum anlayacağım. Bir dahaki
gidişimde alırım dedim. Sonra ördüğüm elbiseye boncuk lazım oldu yine Eminönü’ne
indim. Hazır inmişken bizim adamı bulup patiği alayım diye adamın durduğu yere de
gittim. Sağa baktım yok, sola baktım, yok! Biraz bekledim, sıcak da bir yandan.
Sonra oradaki bir esnafa sordum, geçen hafta burada bir adam vardı işporta
tezgahı vardı, böyle böyle deri patik satardı diye. Onlar da dedi ki ¨ valla
abla onun asıl yeri Gedikpaşa’dadır. Zabıta kovalayınca buraya gelir.¨
-
Gelmemiş mi
yani?
-
İşte orada
yoktu o gün. Bi dedim Gedikpaşa tarafında gidersem bulur muyum diye? Sonra bir
de baktım adam gelmiş ilerde tezgahını açmış bekliyor. Bir gittim baktım
yanına. Zabıta kovalamış yine buraya gelmiş.
Bunun üzerine güldük karşılıklı gevrek gevrek. Dedim
şimdi çıkartıp verecek patiği. Kısa bir es oldu. Hala patik yok ortada.
Dayanamadım sordum hemen:
-
Peki, dedim
bi heves. Hani nerede patik, almadın mı?
-
Sordum adama.
Senin geçen hafta böyle böyle çok tatlı patikler vardı hani neredeler.
-
Eee…
-
Adam da dedi
ki: ¨ Valla abla inanır mısın onu geçen hafta zabıtalar elimden aldı. Kalmadı
yani. ¨
2.8.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder