30 Mayıs 2019 Perşembe

sessiz gece



ah bi’ son kez inansaydınız bize
evet, başta hoyrattık
siz de haklısınız
her şey zamanında güzeldi, bir şekilde
biz bu hayatın anasını sattık
sonrasını düşünmedik belki
o zamanlar öyleydi zira
bu zamanlar da niyeyse böyle
başımıza gelene kadar
aşkı bile bir türlü duyumsayamadık

ah bir bilseydiniz meğer
bu bahar
ne güzeldi..
en az siz kadar
sonra içtik bitti işte
belki yine eskisi gibi olur sandık
içince şarapları
sancısı biter sandık

sonra işte belki de son çare
mekanları da size bıraktık
uğramasanız bile
koca istanbul da size kalsın
artık neresinden tutarsanız razıyız
aynı mekanlarda olamayacağımızı bile bile
aslında bu sefer ilk kez
yokluktan kaçtık
istemedik de öte yandan
durduk yere ateşinizle
yandığımızla kaldık

sandık ki umursar gece
merhamet eder onca geçmişimize
elbet bir şekilde ortaktık niyette
ama biz bu sınava çalışmadığımız
yerden yakalandık

derken gittik işte
bu sefer belki de dönmemecesine
bir gece
istanbul’un o anlamsız sessizliğinde
kendi sessizliğimizle oyalanırız sandık

(olamadı ya yine
bir gece daha size varamadık)


31.05.19

23 Mayıs 2019 Perşembe

patik


Kenarı bol uçurumlu bir dağ yolundayız. Uçurum dediğim koca Milas ovasının üzeri. Aşağı bakmaya cesaret edebilsek aslında Arşipel’in yarattığı mucizenin bir numaralı tanığıyız. Ben o an bakamıyorum tabii. Yükseklik korkumdan değil. Sırf bu uçurumlara özel o konuyu biraz biraz aşmışım küçüklükten beri gide gele. Hem seviyorum da bu yollardan geçmeyi; ama en başta da Ege’yi, sonra kayalarda biten zeytinlerin azmini, kuru kuruya büyümüş kızıl çamların serinliğini; kısaca cümlesini. Ben seviyorum ya, arkadakiler de sevsin istiyorum o an. O yüzden anlatıp duruyorum boyuna ağaçların burada ne koşullarda yetiştiğini.

Direksiyonda ben varım. Bir araba dolusu akrabayız. Öyle ki üç nesil küçücük kutuya sıkışmışız. Aradaki en uzak yaş mesafesi seksen. Muhteşem bir karmaşayız. Annem misafirlerimizi karşılayıp eve getirmem için sabahtan otogara beni gönderdi. Bin bir heves kabul etmişim bu işi. Muhteşem şoförlüğümü ve ev sahibeliğimi (!) sergileyip rüştümü ispatlamayı umuyorum bu ziyaretin sonunda. Hem özlemişim de. Menüde ananem vaar, en sevdiğim teyzem vaar, kim bilir ne zamandır görmediğim kuzenimle onun hiç tanışmadığım çocukları vaar… Hep beraber tatil yapacağız. Yine eski defterler açılacak. Kimine kızılıp kimine ağalanılacak sonra büyük olanlar ufak onlara bilgece nasihatler verip elli yıllık egosunu tatmin edecek. Sıradan orta yaş eğlenceleri bunlar. Aile olmamızın bir gereği. Ben alışkınım İstanbul’daki hayatımızdan. Şimdi sıra arabada bulunan benden sonraki genç nesilde. Akşam mesela yemekten önce ilk eğlenceli olan hikayelerden birini anlatacak teyzem.

Teyzem benim bugüne kadar gördüğüm en güzel hikaye anlatıcısıdır bu arada. Ama haberi yok galiba. Ne zaman bir hikaye anlatacak olsa anlatmakla kalmaz, yer yer yaşatır, bazen canlandırır fark etmeden dinleyicisinin heyecanını hep bir şekilde ayakta tutmayı becerir. Günlük yaşadığı en basit bir olayı bile anlatırken bu böyledir.

Şu an yıllar sonra yolu hatırlamanın saadeti içimde(!) Panik halindeyim aslında, belli etmiyorum. Es kaza yanlış bir yola girsem Allah’ın dağ yollarında ilaç için yol soracak insan yok, n’aparız hiç bilmiyorum. Geçen sefer yan köye sapmıştım mesela, mevsimlik pamuk toplamaya gelen bir çingene ailesine denk gelmiştim de onlar tarif etmişti doğru yolu. Ananem zaten arkada kan kusuyor. Otobüsün klimalı kollarınadan Milas’ın cehennem sıcağına adım atmış bir anda. Yaşadığı travmanın acısını hepimizden çıkartıyor seksen küsür senelik tarihinin ardına sığınarak. Kafamda türlü sorular var o an, bir yandan milleti oyalamaya çalışırken teyzem dedi ki:

-                Geçen Beyazıt’tayım dolaşıyorum orada bir yerlerde bir tezgahta çok tatlı bir çift deri bebek ayakkabısı gördüm. El yapımı böyle bir görsen şirin mi şirin... Dedim alayım şunu senin arabana süs diye ama emin de olamadım şimdi. Takar mı, takmaz mı? Şuradan sallandırırdın şöyle.(Eliyle dikiz aynasının orayı gösteriyor. Ben elinde patik öyle düşünüyordum.) Sonra dedim boşver… kullanmaz belki. Geri bıraktım tezgahın kenarına.

-                A a teyze, alsaydın keşke . Takardık tabii.

-                Ben de eve geldim o gün. Elimdekileri yerleştirirken patikler bir daha aklıma geldi. Dedim ne güzellerdi, keşke alsaydım o kullanmasa da ben bi yere koyardım.  Pişman oldum anlayacağım. Bir dahaki gidişimde alırım dedim. Sonra ördüğüm elbiseye boncuk lazım oldu yine Eminönü’ne indim. Hazır inmişken bizim adamı bulup patiği alayım diye adamın durduğu yere de gittim. Sağa baktım yok, sola baktım, yok! Biraz bekledim, sıcak da bir yandan. Sonra oradaki bir esnafa sordum, geçen hafta burada bir adam vardı işporta tezgahı vardı, böyle böyle deri patik satardı diye. Onlar da dedi ki ¨ valla abla onun asıl yeri Gedikpaşa’dadır. Zabıta kovalayınca buraya gelir.¨
-                Gelmemiş mi yani?
-                İşte orada yoktu o gün. Bi dedim Gedikpaşa tarafında gidersem bulur muyum diye? Sonra bir de baktım adam gelmiş ilerde tezgahını açmış bekliyor. Bir gittim baktım yanına. Zabıta kovalamış yine buraya gelmiş.

Bunun üzerine güldük karşılıklı gevrek gevrek. Dedim şimdi çıkartıp verecek patiği. Kısa bir es oldu. Hala patik yok ortada. Dayanamadım sordum hemen:
-                Peki, dedim bi heves. Hani nerede patik, almadın mı?
-                Sordum adama. Senin geçen hafta böyle böyle çok tatlı patikler vardı hani neredeler.
-                Eee…
-                Adam da dedi ki: ¨ Valla abla inanır mısın onu geçen hafta zabıtalar elimden aldı. Kalmadı yani. ¨

2.8.2014

14 Mayıs 2019 Salı

mekansız şehir

aynı değil
şehir, gölge ve yalnızlıklar
kenarını köşesini ezberledin madem
özlemek demek
böyle bir şey değil
ya da artık bildiğin gibi
hiç değil

ev aslında bir mekandan ziyade
dönmek istersin ya
belki de işte o yer
(içinde olanları 
ve olmayanlarıyla beraber)
zorunluluktan mekan değişiklikleri
ancak öteler mekansızlığını
dönemediğin geceler hatırlatır
öte yandan da
cümle rüyaların nerede başladığını
ve nerede bittiğini


14.05.19


8 Mayıs 2019 Çarşamba

bahara veda



ve nihayet bahar yoruldu
uzattı bacaklarını sehpaya
yeni bir duman daha savurdu
gecenin serinliğinde ürperdi bir an
o ara hayallerine takıldı gözü 
üzerinden geçti hepsinin
teker teker
acı-tatlı bir keyifle
açan dallarına gülümsedi
rüzgarın kırıp döktüklerineyse
veda eden bir türkü tutturdu inceden
öyle avundu
sonra gelecek yazı düşündü
sıcağını hissetti şimdiden teninde
başka başka sıcaklıkları anımsadı
yeni bir çay daha koydu ısınmak için
tenini yalayan rüzgarlara bıraktı kalanlarını
huzur vardı dizelerinde
dudaklarında ise aşkın izi
hayal etmek böylesine eğlenceliyken
bacaklarının ağrısını unuttu
heyecanı sardı bir an bedenini
bir sonraki göreceği rüyanın
tarifsiz keyfi
üşenmedi o yüzden
dudaklarında her zamanki gülümsemesiyle
yumdu o da gözlerini
haziran gelsin de 
ısıtsın diye yarım kalan düşlerini



8.5.19